• https://www.facebook.com/KartaldaSivas
  • https://www.twitter.com/KartalSivas
  • https://www.instagram.com/kartaldasivas
  • https://www.youtube.com//channel/UCLELakqf45DgoCGm38EIvXQ/videos?app=desktop
    • Kent Meydanı
    • Kent Meydanı
    • Paşabahçe
    • Aksu
    • Kardeşler Tepesi
    • Kent Meydanı
    • Eğri Köprü
    • Emirhan Kayalıkları
    • Paşabahçe
    • Paşabahçe Yaz
    • Kongre Müzesi
    • Divriği Ulu Camii
    • Sivas Merkez
    • Sivas
    • Aşık Veysel ŞATIROĞLU
    • Derdim Yüreğimde eller ne bilsin..

Sivas Mutfağı

Fırın Katmeri:
İnce elek unu, su ve tuz ile yoğrulur ve yumakları ince açılarak sade yağ ile yağlanır.Yağlanan yufka hamur tahtası üzerinde birbiri üzerine gelecek şekilde toplanıp sonra kendi etrafında döndürülerek yumak haline getirilip fırında pişirileceği zaman açılır.Yüzüne yumurtası sürüldükten sonra ince bir şeyle baklava dilimi şekli verilir.Her zaman yapılabileceği bir hac’ca gidenlere de yolluk olarak hazırlanan yiyecekler arasındadır. Günümüzde çarşı fırınlarında hazır katmer ve çörekler satılmaktadır.

Patatesli:
Ekşi hamurlu (mayalı) olarak yoğrulur.Su, un, tuz ve maya konularak hazırlanan bu hamurun içine, haşlanıp ezilmiş patates, soğan, kıyma, tuz ve biberle karışık bir iç konulur. Yuvarlak açılan yumak içerisine patates harcı konduktan sonra kendi üzerinde katlanır. Yarım çörek büyüklüğünde olur. Eskiden bilhassa çok soğuk günlerde yapıldığında yenmek için ısıtıldığı zaman sanki fırından yeni çıkmış gibi olurdu. Aynı hamurun içine kıyma konursa ona da “kıymalı” denir.

Peksimet:
Kepekli undan mayalı olarak yoğrulur. Küçük somun büyüklüğünde yumaklar alınır, bu dörde bölünür. Parçalar birbirinden ayrılmaz, pişerken “içini çeksin” hamur olmasın diye. Piştikten sonra kavrulması için fırının soğuması gerekir. Fırının tavı şöyle ölçülür. Bir kimse fırının içine elini sokar kırka kadar sayar. Eğer eli dayanıyorsa tamam demektir. Yaklaşık iki gün fırında kalır, ara sıra karıştırılır. İyi pişmeyen ve kurumayan peksimetlerin içi düğüm düğüm olur ki makbul sayılmaz.

Kırdök:
Aynı peksimet gibi yalnız biraz daha beyaz undan, süt, yağ ve maya konularak hazırlanan hamur iki parmak kalınlığında uzun silindirler haline getirilir. 6-7 cm boyunda kesilen bu parçalar fırında önce pişirilir, sonra peksimet gibi kavrulur.

Peskutan Çorbası:
Çorba için yerterli peskutan su ile karıştırılıp ayran kıvamına getirilir. Tencereye bir kepçe çekilmiş yarma ve yarım kepçe kadar da yeşil mercimek konulur, birkaç tane kemikli kıyma atılıp (kıymalık kavurma yapma sırasında üzerinde et olan kemiklerin kavrulması ile elde edilen kıyma) özelenen peskutan ilave edilir ve biraz daha yani kadar su ve tuz konulup pişirmeye terk edilir. Taşmaması için sık sık karıştırılır pişen çorbanın kesilmemesini sağlamak içinde bir parça ekmek kabuğu atılır. Yarma ve mercimeklerin pişmesi halinde çorbada artık pişmiş demektir. Küçük bir tavaya bir kaşık kadar sade yağ konulup içine bir kuru soğan küçük küçük doğranır. Soğanlar yağda pembeleşince kuru nane ilave edilip çorbanın yüzüne dökülür.

Kelecoş:
Peskutandan yapılan bir yiyecektir. Tencereye üç dört soğan halka halka doğranır kıyma ve sade yağ konur ateşte soğanlar pembeleşince suda özenmiş peskutan katırlır. Bazı evler salçada koyar, birlikte pişer. Çorba kıvamındaki bu yiyecek pişince şöyle servis yapılır. Tabaklara kuru ekmekler küçük parçalar halinde doğranıp pişen kelocoş ekmekleri ısıtılacak kadar dökülür. Üzerine dövülmüş ceviz ve sarımsak ekilir.

Keş Çorbası:
Yarma, nohut ve yeşil mercimek pişirilir. Sonra keş ezilip onun içine katılır. Küçük kareler halinde kesilen hamurlar kaynamış suyun içine atılır. Pişince ezilmiş keş veya peskutan ilave edilir. Yüzüne yağda soğan, nane sokarıcı yapıp dökülür.

Pancar Çorbası:
Çekilmiş yarma su ile pişirildikten sonra pancar adı verilen bitkinin yaprakları ince ince doğranıp tencerenin içine atılır. Pancarlar pişince bir tarafta bir kaşık unla özelenmiş yoğurt karıştırıla karıştırıla çorbaya konur. Tuzu da atılıp bir taşım kaynatılır. Yoğurt konulduktan sonra kaynatılmaz çünkü yoğurt ekşi olmasın. Pişen çorbaya soharıç yapılır. Tavaya sadece yağ konur. Küçük soğan küçük küçük kareler halinde tavaya doğranır. Yağda soğanlar hafif pembeleşince üstüne nane ekilip çorbanın yüzüne konur.

Sübüra:
Unun içine bir yumurta kırılır. Tuzu da atıp yoğrulur. Sonra alınan yumaklar 1 mm kalınlığında açılır. Biraz kuruduktan sonra un serpilip dörde bölünür. Parçalar üst üste konularak 6-7 cm lik şeritler haline getirilir. Onlarda önce boyuna sonra enine göre kesilip 5*5 mm kareler elde edilir. Bu hamurlar kaynamış suya atılır. Pişince üzerine biraz soğuk su atılıp süzülür. Üzerine de iyice özelenmiş sarımsaklı yoğurt dökülür. Sade yağ içine biraz kırmızı biber konup yüzünde gezdirilir.

Sübüra Yapması: Sübüra hamuru gibi hazırlanır. 2 cm boyunda ve kareler halinde kesilir. İçlerine ince doğranmış soğan, kıyma, maydanoz, tuz ve biber harç olarak konulup muska şeklinde kapatılır. Kaynayan suya atılıp toptan haşlanır. Pişince süzülür, üzerine sarımsaklı yoğurt ve yağ dökülüp yenir. Hafif sulu çorba kıvamında da sofraya getirilir.

Hıngel:
Sübüra hamuru gibi hazırlanır. 2 cm boyutunda eşkenar üçgenler biçiminde kesilen hamurlar kaynayan suda haşlanır. Süzüldükten sonra yoğurtlu sarımsak ve sade yağ dökülür.

Hurma:
Sade yağın erimiş ve süzülmüş olanına bir miktarda (üçte bir) margarin konulabilir. Bir fincan yoğurt, bir yumurta ilave edilerek, hamur olmasın diye çok azda tuz atılıp parmak uçlarıyla karılır. Hurma hamurunu yoğururken örselememek gerekir. Unun üzerine biraz karbonat konulup yoğrulur. Hurma hamuru yoğrulduktan sonra , hurma gözeri kalburdan küçük olup, üzerindeki sırımdan teller daha süslü sıralanmıştır, üzerinde, avuç içini dolduracak büyüklükteki hamur parçaları yuvarlanarak, bu söbe (oval) parçalara elin dört parmağı ile bastırılır. Hamurun gözler üzerinde duran yüzü onun şeklini almış olur. Gözeri olmayan, kalbur üzerinde yaparsa da onun yakışığı gözerdir. Üzerinden bastırmak suretiyle şekil verilen hamur, bu bastırma sırasında da çevrilerek gözer üzerinden alınmış olur. Önce sinin ortasına iki tane veya bir tane yuvarlak yapılıp konur. İkinci sıraya hamurlar enine dizilir. Daha sonraki sıra yine papatya yaprakları gibi bir görünümle dizilerek sini tamamlanır. Kızgın fırında hafif pembeleşene kadar kızartılır. Bu arada kestirmesi (şerbeti) hazırlanır. Sinin büyüklüğüne göre iki ölçü şekere, bir ölçü su konulup kaynatılır. Nohut kadar limon tuzu da atılıp kestirilir.(limon tuzu, şekerin kristalleşmemesi içindir). Bu koyu kestirme, fırından çıkan ve el yakmayacak soğuyan, kestirmede aynı sıcaklıktaki hurma üzerine kaşık veya kepçe ile gezdirilir. Bir miktar kestirmeyi ekip beklenir. On dakika sonra artanı da konur. Böylece, hurma soğurken kestirmesi de içine iyice çeker. Onu bu derece lezzetli kılan içindeki sadeyağın rayihasıdır. Hurma hamuruna bir miktar ceviz de koyarak hurma hazırlanır böyle olan çok daha lezzetlidir. Yapılışı yine aynıdır.

Tel Helvası:
Un, tereyağında pembeleşinceye kadar karıştırılıp kavrulur. Topakları ezilip elenir ve bir tarafa bırakılır. Diğer taraftan şeker (2 ölçü şeker + 1 ölçü su) kaynatılarak minaye denilen koyuca macun kıvamına getirilir. Şekerin kristalleşmemesi için kaynaması esnasında içine limon suyu veya yeteri kadar limon tuzu atılır. Bir kaşık tatlı alınıp soğuk suya damlatılır. Durumu parmağın ucuyla kontrol edilir. Katılaşmış ise minaye tamam demektir. Hemen ateşten indirilip, her tarafı yağlanmış olan genişçe bir siniye (daha doğrusu bir leğenin içine) boşaltılır. Leğenin yağlanması , minayenin yapışmaması içindir. Bundan sonra tatlının soğuma faslı başlar. Tamamen soğuyunca donmuş minaye içeri getirilir. Bir bıçakla altı kavlatılır. Helvayı çekecek usta ve yardımcıları ellerini iyice yıkarlar. Sininin etrafına dizilip, sıka sıka inceltir ve uzatırlar. Arkasından katlanıp iki ucu bir araya getirilir. Aynı işlem yeniden tekrarlanır. Minaye sıcakken katlamak kolay olur. Asıl ustalık onu kırmadan yapmaktır. 15-20 kez yapılan bu işlem sonucu minaye epeyce incelir. Bu sefer uçlar birbirine yapıştırılıp halka yapılır. 15-20 kez de halkalar inceltilip genişletilir. Tekrar uçlar birleştirilip yeniden sıkılır. Minaye her işlemde ayrı bir kat haline geldiğinden rengi sütlü kahve den beyaza dönüşür. Bu defa yardımcılarda işe koyulur, inceltilmiş bu minaye leğeninin kenarına çeke çeke sağdan sola doğru itilerek sıkılır ve leğene sığmaz hale gelince katlanıp küçültülür. Aynı işlem usanmadan ve ara vermeden devam eder. Yapışmaması için üzerine sık sık un serpilir. İncelir… incelir… incelir… minaye bir saç teli haline gelince sıkma işlemine son verilir. Özenle leğenden alınıp, unları silkelenir ve tepsilere serilir. Soğuması için bir müddet beklenir. Eskiden kolay yutulması için çir (kayısı kurusu) veya üzüm hoşafıyla birlikte sofraya getirilirdi.

Saç Kebabı :
Kemiksiz (Kuşbaşı ) koyun eti, yağı ve tuzu ile (et yağlı ise yağa ayrıca lüzum kalmayabilir ) altında ateş yanan bir saç üzerine konup, karıştırılmak suretiyle kızartılır. Doğranmış patlıcan ve yeşil biberler de ilave edilip tekrar karıştırılır. Sebzeler,kızarınca dilimlenmiş domatesler konup ateşte biraz daha çevirilir. Sebzenin bol olduğu yaz günlerinde Çermikler, Paşa Fabrikası, Tekke önü gibi mesireleri gidilince yapılan piknik yemeğidir.
Evlerde de yapılır. Pişirmek için kullanılan sac bilinen yufka sacları olup sac kebabı yapılanları biraz daha ufak(çeviçek)tır.

Tas Kebabı :
Kuş başı koyun eti yağı ve tuzu konulup bir tencerede kızartılır. Bu etler iyice kızarınca bir tasa alınıp genişçe bir leğence ye ters çevirilir. Leğen cenin kenarlarına önceden pilav yapmak üzere ıslatılmış pirinç ve pilav için kaynamış su konur ağır ateşte pişirilir. Pilavın suyu tasın altında etlerin lezzetini de alarak pişer. Pilav pişince tas kaldırılıp (ortası kebap kenarları pilav) sofraya getirilir.

Sivas Kebabı :
Nazik koyun veya kuzu etleri kemikli parçalanır(bud ve kollar, pirzolalık kısımlar) Bunlar pirzola büyüklüğünde ayrılıp tuz, soğan ve baharattan oluşan bir karışıma yatırılır(terbiye edilir) Bu etler bir ucu baston gibi eğik uzunca şişlere dizilir. Patlıcan(alaca soyulmuş dilimlenmiş) yeşil biberler(Tokat biberi) de bir patlıcan bir biber bir domates olarak ayrı şişe dizilir. Bu şişler tandırı andıran bir buçuk metre derinlikte ve bir o kadar de genişlikte olan tuğlalardan örülmüş toprakla sıvanmış ocaklarda pişirilir. Ocağın üzeri açık olup şişleri asmak için bir tel vardır. Şişler ateş üzerinde dikine olarak asılırlar. Odunların korlaşmasından sonra şişler asılır. Ocağın altında bir de oluk bulunup etin damlayan yağı burada toplanır. Bu bakımdan Sivas Kebabını “ Sebzeli Sivas Tandır Kebabı” da derler. Ocak olarak tuğladan örülmüş bu tandıra benzeyen başka ocaklar da vardır. Sivas Kebabı hazırlayabilmek için sacdan portatif ocaklar da yapılmaktadır.

Kara Köfte :
Çekilmiş etin soğan, baharat, tuz ve maydanoz ile yoğrulup parmak kalınlığında yuvarlanarak yağda kızartılmasıdır.

Mirik Köftesi :
İçinde et olmadığı için bu adı olan yemeği de köftelere dahil edebiliriz. Mirik, cimri, kıyımsız, biraz da çingene anlamına gelmektedir. Belki etsiz hazırlandığı için de bu adı almış olabilir. İyice yoğurulan ince bulgur( tuz ve baharatla birlikte) avuç içine alıp sıkılır. Şekli aynen kabuklu fıstık gibi olur. Bunlar kaynamış suya atılıp haşlanır, süzülerek üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Kırmızı biber, sadeyağ içinde kızdırılarak yoğurtlanmış köfteler üzerinde gezdirilip sofraya getirilir.

Madımak Çorbası :
Kalın yapraklar ve köklerinden ayıklanıp, doğranıp yıkanarak, soğan,yağ, kemikli kıyma (kışın)pastırma, yoksa çemenle hazırlanan sokarıca tuzu, biberi, az kalın bulgur ve çorba kıvamına gelecek kadar suyu ilave edilerek pişirilir.(Madımak pastırması, baharda satılan, nisbeten yağlı pastırmadır ve ucuz olur.)

Madımak Yemeği :
Aynen çorbada olduğu gibi hazırlanır, suyu azdır. Bazı köylerde kaymak katıp yerler. En fazla sarımsaklı yoğurt dökülerek yenir.

Madımak Pilavı :
Yağ, soğan, pastırma yoksa çemen veya sarımsakla yapılan sokarıca, madımaklar ve pilavlık bulgur konur, tuzu ve biberi de konularak pilav kıvamında-susuz pişirilir.

Madımak Kavurması :
Madımaklar yukarıda anlatıldığı gibi hazırlanan sokarıca konularak karıştırılmak suretiyle kavrulur.Tuzu ve biberi konularak yumurta kırılır, karıştırılarak pişirilir.

Sac Ekmeği :
Taze ve birkaç gün için içinde yenilmek üzere yapılan ekmek türüdür. Ekmeğin yokluğunda hemen yapıldığı için sac ekmeği, aç ekmeği demişlerdir. Fazla durmaz küflenir zaten az yapılır yani halkın deyişi ile “el ucu” veya “kelete”. Sac ekmeği un, su, tuz ve maya ile yoğrulur, üzeri sarılır, hamur ekşiyince (mayalanınca) yumaklar hamur tahtasının üzerine alınır. Önce el, sonra oklava ile 15-20 cm çapında ve 1 cm kadar kalınlıkta açılır. Sacın altı önceden küllenir ve sacın üzerinde önce bir yüzü sonra çevrilip diğer yüzü pişirilir. Buna “iki yüzlü” derler. Sac ekmeği dönek insanlarında sıfatıdır. Birde sac ekmeğinin bir yüzlü pişeni de vardır, “Söve Ekmeği” denir. Diğer yüzü sacın dibindeki ateşe karşı dayanan taşa dikilerek pişirilir. Taşa dayanmış ekmeğin altı sacda pişmiştir, söve ekmeğinin yüzüne yüzlük yani yumurta sürerler.

Sac Katmeri :
Sacda pişen ekmeklerin sonu alınınca sacın altı da yavaşlamış olur ki, bu ateşte sac katmeri pişirilir. Gelen misafire de sac katmeri yapmak adettir. Hamuru, tuz, su ve un ile yoğrulup, unu ince elek undandır. Yufkaya yakın büyüklükte açılır ve önceden eritilmiş yağ ile hamur yağlanır. Eskiden sade yağ kullanılırdı bugün biraz zeytinyağı ve margarinde katılır. 1930’lu yıllarda zeytin yağ katmerleri bir tekerleme halinde çok söylenerek eleştirilmiş ise de bugün alışılmıştır. Yağlanan hamur uçları karşılıklı katlanarak kare şeklinde bohça yapılır. Bu iş bitince, önce yapılanların yağı donar, hafifçe oklava ile açılıp sac üstüne konur. Sade yağ ile sac üzerinde iki yüzlü pişerken yağlanırsa tel tel olur daha fazla “Tel döker”. Bu iş biraz zahmetli olduğundan, piştikten sonra tepsiye alınıp yağlanır.

Çökelikli :
Çökelikli böreklik hamur gibi ince elek unundan su ve tuzla yoğrulur. Yufka yumağı büyüklüğünde (8-10 cm çapında) yumak alınır. 20-25 cm çapında açılır arasına önceden çökelik, ince doğranmış yeşil soğan ve maydanoz, tuz, kara ve kırmızı biberle hazırlanmış iç konur katlanır, büyükçe bir “yarımca börek” olur. Sac üzerinde pişer, sacın altı yavaş olmalıdır, çevrilerek iki yüzü de pişirilir. Sacdan indirilince iki yüzü de erimemiş, katmerde olduğu gibi katı sade yağ sürülerek yağlanır. Çökelik yerine pancarın ince doğranarak kıyma, soğan ve biberle karıştırılmasıyla yapılan iç de konularak yapılan “pancarlı” da Sivas’a yerleşen Darendeliler tarafından çok pişirilir.

Belibak (Velibak) :
Aynı çökelikli hamuru gibi yoğrulup o büyüklükte yumak alınır, hamur hafif açılır. Hamurun ortasına halanmış ezilmiş patates soğan kıyma tuz ve biber karıştırılarak hazırlanan iç konulur, hamurun kenarları toplayıp tekrar bir yumak haline getirilir. Yumakların hepsine iç konarak hazırlandıktan sonra oklava ile 3-4 mm kalınlıkta açılıp sac üstünde çevrilerek pişirilir. Aynen çökelikli gibi yağlanır.

Yaprak Sarması :
Kıyma, ince bulgur, soğan, maydanoz, tuz, biber, salça ve domates konularak hazırlanan iç’in asma yapraklarına sarılmasıyla hazırlanır. (Geleneksel Sivas Yemeklerinde bulgur hakim olup bütün sarmalar bulgurla yapılır). Asma yaprakları salamura yapılmış halde Tokat’tan gelir. Etli yaprak sarması ne kadar küçük sarılırsa o kadar makbuldür. Büyük yaprakları ikiye üçe bölerek saran hanımlar da vardır. İstenildiği zaman yapılabilen yaprak sarması Ramazan ve Kurban Bayramlarında hazırlanan değişmez yemeklerimizdendir. Sarma içi hazırlanırken bulgur az konur. (Fazla konan bulgur için sarma değil, bulgur yükü derler). Bazı evler sarmanın yumuşak olması için ince bulgurla beraber çok az da kalın (pilavlık) bulgur koyarlar.

Lahana Sarması :
Asma yaprakları yerine haşlanmış sonra soğuk suya çekilmiş lahana yapraklarından hazırlanan sarmadır. Kış yemeğidir. Lahana yaprakları uzunluğuna 3 cm kadar eninde parçalara ayrılıp muska olarak sarılır.

Bad :
Sarma içlerinin daha suluca olup lahana veya asma yaprağına sarıp yenmesidir. Bunu hanımlar yapar ve yerler, öğün yemeği olmayıp bir arada eğlenmek amacıyla hazırlanır. İçine az et (çünkü çiğ etten yapılıyor) veya hiç et konmadan bol maydanozlu yeşil soğan ve biberli domates hazırlanır. Bad alışkanlığı olan hanımlar zaten yaprak ve lahana sarması yaparken sonunu sarmayıp bad olarak da yerler. Zaten sarma tek kişinin değil evde birkaç kişinin yardımıyla yapılan yiyeceklerdir.

Dolmalar :
Pek yaygın olmamakla beraber soğan ve pırasa dolmaları, yazın biber ve patlıcan dolmaları yukarıda anlatıldığı şekilde hazırlanan etli iç ile doldurularak hazırlanır. Kışın şalgam yazın kabakta doldurulur. “Yavan Dolma” ise zeytinyağında soğanın, pirincin su ilavesiyle pişirilerek asma yaprağı ve lahana ile sarılmasıdır. İçine et konulmadığından mı yoksa zeytin yağını yağ saymadıklarından mı yavan dolma demişler.

Mumbar Dolması :
Koyunun bağırsaklarına Sivas’ta mumbar denir. Çok iyi yıkanarak ve yağlı dış kısımları içine çevrilir. Bu iş çeşme suyunun yardımıyla olur. Çekilmiş ete veya dövülmüş ete ince bulgur, salça, soğan, biber, tuz ilavesiyle hazırlanan içle doldurulur ve pişirilir. Mumbarın baştan 80-100 cm.lik kısımları makbuldür ki buna mumbar başı derler. Kurbandan veya kıymalık yapımından sonra mumbarlar doldurulduğu gibi özel olarak sakatatçılardan mumbar başlarını alıp dolma yapıldığı da çok görülür. Mumbar dolması özellikle yıkaması çok zahmetli olduğundan komşular pişirince birbirlerine verirler. Hatta çok samimi komşuların mumbar dolmasını gizlice alarak sonra pişiren ev ile birlikte yedikleri işittiğimiz latifelerdendir.

Karın Dolaması :
Mumbar dolması gibi karının (işkembenin) doldurulmasıdır ki açılmasın diye iplikle muska şeklinde dolmalar dikilir. İç’in hazırlanması aynı mumbar dolmasındaki gibidir. Zaten mumbarla birlikte doldurulur. Karınla beraber şirden ve kırkbayır da dolar. Karının ateşle pişirilmesi ile közleme tabir edilen bir yiyeceği de yapılır.

İçli Köfte :
İnce bulgur, çok az un ile iyice yoğrulunca içine birkaç da yumurta kırılır. İsteyenler dışına çekilmiş et katabilirler. Bu şekilde yoğrulması daha kolay olur. Ayrıca köfte yapmadan birkaç saat önce ince bulgur, soğuk suyla ıslatılır ki kolay yoğrulsun. Köftenin ince yoğrulduğunu anlamak için elde sıkılan iç, hızlıca yoğrulma kabına atılır, dağılmıyorsa olmuş demektir. Köftenin içini hazırlamak için bir tavaya bol soğan (kare şeklinde doğranmış) yağ, kıyma, tuz, biber, baharat koyulup pişirilir. Soğuyunca kıyılmış maydanoz dövülmüş ceviz katılıp, iyice donması beklenir. Genellikle evlerde biri yoğururken diğeri içi hazırlar. Hele bu işi gelinler yapıyorsa yoğuran maharetini göstermek için, iç hazırlanana kadar o işini bitirmiş olur. Evdeki talihliyi bulmak veya dilek dilemek için madeni bir para iyice yıkanıp köftenin içine konur.isteyenler aynı amaçla zeytin ve çeyrek altında koyabilir. Köftenin çok maharet isteyen bir yönü de iç konacak köftenin ince açılmasıdır, bu işi en iyi şekilde yapan hanımlar adeta meleke sahibi olmuşlardır. Avuç içinde yuvarlanarak açılan köftelerin içine bol iç koyulur. Bazı evler haşlanmış köfteleri yumurta, az un ve su karışımına (herleye) batırarak kızartırlar. Bazıları ise haşlanmış sıcak köftenin üzerine kızdırılmış tere yağ (sade yağ) ekip sofraya getirirler. Sivas’ta içli köftenin “işli köfte” gibi söylenmesi sanki bu yemeğinin işinin çok olduğunu hatırlatır gibidir.

Kızartma Köftesi :
Haşlanan bulgurun içine çekilmiş et, biber, baharat, kıyılmış maydanoz katılıp hazırlanan köfteler, avuç içinde şekil verildikten sonra un üzerinde yuvarlanır ortalarına işaret parmaklarıyla basılarak yassılatılır ki içleri de iyi kızarsın. Yumurta, tuz, un ve su ilavesiyle yapılan herleye batırılan köfteler kızgın yağda kızartılır.

Pancar Mıhlaması :
Pancarın yaprakları ve nazik sapları aynen ıspanak gibi ayıklanır ve doğranıp, yıkanıp, haşlanır. Sonra da yağ, kıyma ve tuz koyulup suyu kalmayıncaya kadar kavrulur. En sonra üzerine yumurta kırılır.

Turşu Mıhlaması :
Bu yemek pancarın saplarından yapılan turşudan (ki buna pezuk turşusu denir.) yapılır. Sonbaharda pancarın dalları ince ince ayrılıp (sıpırtılıp) haşlanır ve küplere turşusu vurulur. Bu Sivas’ta en fazla yapılan turşu olup yemeklerin ve pilavların yanında yenildiği gibi mıhlaması da yapılır. Yıkanan turşu ince ince doğranır; yağı, kıyması, doğranmış soğanı ve tuzu koyulup kavrulur. Mıhlama sahanına alınır, sahanın büyüklüğüne göre üç veya dört yumurta kırılır.

Mantı :
Mantı, tepsi büyüklüğüne göre, 7-8 yumurta kırılıp, az su ve tuz atılır. Hamur biraz katıca yoğrulur. Yumaklar alınır ince ince açılır ve suda haşlanır. Kaynayan suya atılmış hamurlar, bir kevgire yayılır ve temiz bir bezle kurulanır. Sonra yağlanmış tepsiye yayılır. Her sıra hamurun ardından eritilmiş sade yağ ara ara ekilir. Yumakların sayısı ortalanınca, arasına küçük dilinmiş peynir, doğranmış maydanoz, birazda kırmızı biber ve kara biber koyulur. Kalan hamur aynı işlemlerden geçirilip tepsiye yayılır. Sonra fırında kızartılır.

Alt Üst Böreği :
Bir adı da Köylü Böreği’dir. Ters çevrilerek, diğer yüzünün de kızartılarak hazırlandığından bu adı almıştır. Su ile yapılır. İsteyen birazda süt katabilir. Tuza da atılıp yumuşakça yoğrulan hamurdan dört yumak alınır. Her yumak ince açılıp üzeri yağlanır. Sac katmeri yapar gibi, bohça şeklinde veya yufkayı kendi üstüne dökerek döndürülür. Fırın katmeri yapar gibi, yağlı bir yumak oluşturulur. Yumakların hepsi bu şeklide yağlandıktan sonra, ikişer ikişer üst üste konulur ve ayrı ayrı açılıp tepsiye yayılır. Arasına ufalanmış peynir ve maydanozda koyulup pişirilir. Günümüzde fırınlarda pişirildiği için alt üst etmeye gerek yoktur. Eskiden kızartılış şekliyle adlanan bu börek, köylerde de yapılır. Hatta Yıldızeli’nin Kargın Köyü, bu böreği ile ün kazanmıştır. Böreğin arasına çökelek koyulduğu da olur. Haşlanmış patates veya kıyma ile yapanlarda vardır.

Yufka Böreği :
Kadayıf hamuru gibi yoğrulup açıldıktan sonra sacda pişirilen yufkalar 8 cm çapında bir silindir olacak şekilde katlanır ve bastırılarak iri baklava dilimleri gibi kesilir. Parçalar 8 cm. boyutunda eşkenar dörtgen şeklinde olur, kurutulur. Özel sepetlerine konulup kaldırılır. Tatlısı yapılacağı zaman bu parçalar suya batırılarak ıslatılır. Bir temiz bez arasına dizilip bekletilir, yani tavlandırılır. Yumurta herlesi denilen un-yumurta, su ve çok az da tuzdan hazırlanmış karışıma batırılır ve kızartılır. Kızaran parçalar soğuk kestirmeye atılır. Buradan tabaklara alınıp üzerine dövülmüş ceviz ekilir. Çabuk hazırlanan lezzetli ve pratik bir tatlıdır, ani misafir geldiği zaman hemen yapılabilir.

Tel Böreği :
Suyu ve tuzu atılıp yoğrulan hamur, ufak yumaklar halinde açılır. Sonra yağlanmış tepsiye yayılır, üzeri tekrar yağlanır. Arasına peynir ve maydanozda konur. Kat kat olduğu ve dilimlenince tel tel olduğu için adına Tel Böreği denir.

Yarımca Börek :
Su ve tuz ile yoğrulan hamur, ufak ufak yumaklar haline getirilir. 13-14 cm çapında açılır ve arasına peynirli maydanoz koyulup D harfi olacak şekilde kendi üzerine kapatılır. Kapatma işi bir sahan kapağı ile de kesilip yapılabilir. Bu işlerin bitiminde kızgın yağa atıp kızartılır. Genellikle arasına peynir veya çökelek koyulsa da kıyma veya patatesle de yapılabilir.

Cılbır :
Kaynamakta olan suya önce tuz atılır, sonra da kırılan yumurtalar bu suyun içine aktarılır. Yumurtalar çabucak pişer. Suyu süzülüp üzerine özelenmiş yoğurt ve kırmızı biber ekilen tere yağda konulduktan sonra sofraya getirilir. Eskiden evlerde cılbır hazırlamak için özel sahan olurdu. Bunların kırılan yumurtaların konulması için çukurları da bulunurdu. Bu cılbır sahanında beş, altı çukur olabilirdi.

Kelle Tatlısı : (ZARA)
Tatlıya, tepsi içinde bütün olarak sofraya geldiği, bütünlük arzettiği için kelle denilmiştir. Kesildiği zaman dışı baklava, içi kadayıfa benzer şekilde, fındık, ceviz, üzüm vb. görünüşüyle gerçekten, çok değişik olan bu tatlı, lezzet olarak da her türlü övgüye şayandır. Eskiden Zara’ya gelen "ağır misafirlere", yapılan özel bir tatlıdır ve diğer davet yemekleri ile ikram edilir. Tanıtılması ve unutulmaması gereken bu orijinal tatlı şöyle hazırlanır . Malzemesi: (İçi için) 10 adet yumurta sarısı, aldığı kadar buğday unu, 250 gr fındık içi, 150 gr badem, 150 gr ceviz, 200 gr Besni/parmak üzümü, 200 gr çekirdeksiz üzüm, 50 gr kuş üzümü, iki tatlı kaşığı toz tarçını yarımşar çay kaşığı karanfil, kimyon ve zencefil (toz olarak), çeyrek çay kaşığı yeni bahar.

(Baklava hamuru için) 1 su bardağı süt, 1 su bardağı su, yarım su bardağı zeytinyağı, 2 adet yumurta, aldığı kadar un, 500 gr tereyağı. (Şerbet için) 5 su bardağı toz şeker, 2 litre su, 1 çay kaşığı limon tuzu.

Yapılışı: On yumurtanın sarısı, çok az tuz ile, aldığı kadar un konularak, erişte hamuru yoğurulur. Yumak alınır, oklava ile açılır, ince şeritler halinde, kıyılır. Kıyılmış parçalar, kadayıftan kalın, erişteden ise ince olmalıdır. Bu kıyılan hamur bol suda, yapışmaması için bir kaşık sıvı yağ ve çok az tuz konularak haşlanır, süzülür. Tereyağ eritilir, kızdırılır, haşlanmış bu malzeme, hafif ateşte tutularak, bol yağ ile yağlanır. Daha önceden, kavrulmuş fındık, badem ve ceviz, Besni üzümü ve ölçüde verilen diğer baharat katılarak hepsi yağlanmış malzemeyle karıştırılır. Ayrı bir yerde reçel kıvamında koyu bir şerbet hazırlanır ve bu harç içine atılarak 5-7 dakika ateşte tutulur. Böylece kellenin içi (harç) hazırlanmış olur. Baklava hamuru için; yukarda verilen ölçülerle yoğrulan hamur on iki yumak alınır, nişasta kullanılarak ince açılır. Dibi derin bir tencere, tuzu alınmış tereyağ ile yağlanarak, 11 adet yufka kenarları dışarı taşacak şekilde tencereye yerleştirilir. Daha önce hazırlanmış harç içine konur. On ikinci yufka üzerine örtülür ki buna duvak denir. Tencerenin kenarlarındaki fazla yufkalar kesilir, tencerenin üzerine yağ ekilerek 200 derece fırında 45 dakika kadar pişirilir. Eskiden fırın olmadığından tencerenin kapağı kapatılır, etrafına hamur yapıştırılarak mangalda, kıvılcım ateşinde pişirilirmiş. Pişme işleminden sonra, tencere ters çevrilerek, yayvan bir kaba alınır ve üzerine artan şerbet dökülür ve servise hazır hale getirilir.
    

Sarığı Burma :
“Bayramlarda yapılırsa da daha çok özel gün yemeklerinde (buna yemek görme de derler.) yapılabilen bir tatlımızdır. Adı, başa sarılan sarığa benzetilmek suretiyle verilmişse de lezzeti, görünümü ve nefaseti ile, başımızın üzerinde her zaman yeri vardır. Yapılması için su (iki tek) tuz ve un ile biraz da süt konulup börek hamuru gibi yoğrulur. Çok büyük olmayan yumaklar ince ince açılır ve hafifçe çeksin (kurusun) diye yayılır. Sonra yufkaların üzerine dövülmüş ceviz ekilir ve yufka kendi üzerinde , kırıştırılmak suretiyle daire şeklinde adeta uzun bir şerit yapılarak ve sininin ortasından başlayarak , sarık sarar gibi dolanır. Eritilmiş, hekiri ve tuzu ayırılmış sade yağ bunun üzerinde bolca gezdirilir. Kızgın fırında pembeleşinceye kadar kızartılır. İkisi aynı ılıklıkta veya biri sıcak biri soğuk olarak kestirmesi ekilir. Sarığı burma güzel yapılırsa baklavayı aratmaz, neredeyse ondan da üstün olur.

Hamaylı Tatlısı :
Elli sene kadar önce, yeni geline kocası “ Hamaylı tatlısı “ yapmasını söylemiş. Bu adı ilk defa duyan gelin, şöyle bir duraklamış. Bütün tatlıları bildiği halde bunu bilmiyormuş. Kocasına sormaya utanmış. Eltisine sormuş . O da, dilber dudağı yapmak için kesilen kare kare baklava yufkalarının arasına, koyu yapılmış muhallebi ile döğülmüş ceviz konularak yapılır demiş. Eskiden bilindiği halde günümüzde pek yaygın olmayan “ Hamaylı tatlısı” nın artık unutulduğunu bu hatıra göstermektedir.

Un Helvası:
Helva denilince akla gelen, en çok yaygın olan tatlı, şüphesiz un helvasıdır. Helva, helva tavası denilen büyükçe tavalarda pişirilir. Sade yağ eritilir, köpüğü, hekir denilen dibindeki tuzlu kısmı ayrıldıktan sonra, unu konulur ve tahta kaşıkla karıştırılır. Yağının ve unun kararını yapan kimse bilir. Un rahat bir şekilde karıştırılacak kadar konur. Rengi koyulaşmaya başlar, öyle ki yağı da kendini bırakır, biraz cıvır ve tahta kaşığın sırtına alınan az bir karışım, hala kaynamaya devam ediyorsa “miyanesi olmuştur” denilip şekeri konur. Önce süt “Su da olabilir. Süt ile yapılan helva bir başka güzel, yumuşak olur) ve hemen arkasından şekeri konularak karıştırmaya devam edilir. Sütünü, şekerini iyice karıştırdıktan sonra ateşten çekilir ve tavada yassıltılıp kaşıkla alınarak tabaklara (eskiden helva sahanlarına) konur. Üzerine şeker tozu denilen döğülmüş şeker (pudra şekeri) ve döğülmüş fındık ekilip sofraya getirilir. Kimileri soğuk helvayı severse de, yemek zamanından önce pişen helva soğumaması için kalın bir örtüye sarılır. Helvayı yeni pişmiş ve çok sıcakken yemek isteyenlere, bilhassa çocuklara, “sıcak helva yiyen bir gelinin öldüğü” öğüt kabilinden anlatılır: “ Helva pişiren gelinin biri, daha sıcakken tadına bakmak için ağzına bir lokma helva almış. Tam o sırada kaynatası içeri girmiş. Gelin yaptığı işten utanmış olacak ki, helvayı sıcak sıcak yutmuş ve o anda ölmüş” derler. Rafine şekerin pek az olduğu devirlerde son elli sene önceye kadar helvayı tatlandırmak için şeker yerine pekmez veya bal konulmuştur. Köylerimizde hala pekmezle helva yapılmaktadır.

Hasuda (aside) :
(pirinç unu, bamya ve etle yapılan bir yemeğin Arapça adıdır.) Daha çok eski devirlerin ve günlerin hafif bir tatlısı olan ve Sivas’ta adına “hasuda” denilen bu yiyecek şöyle hazırlanır: Yeteri kadar un çok az tuz ve şeker (şekeri az olur, helva gibi tatlı olmaz) tava gibi geniş bir kapta su ile karıştıra karıştıra pişirilir. Kaynayıp göz göz olunca, fıkırdamaya başlar. İşte o zaman ateşten indirilip, yine genişçe bir sahana konur. Üzerine kaşıkla nakışlar yapılır. Daha sonra da taze yağ kızdırılıp ekilir. Çocukların sulu helva dedikleri bu tatlı, yaşlıların da çok sevdiği bir yiyecektir. Eskiden şeker yerine sulandırılmış pekmez de konulurdu. Aynı zamanda onun yerini nişastanın aldığı da olurdu. Hasuda fazla yapılmamakla beraber şu sözleri hatırda kaldı:
Rast gelmezse adamın işi Hasuda yerken kırılır dişi

İncir Dolması (Tatlısı) :
 İncirlerin sapları kesilip içleri aralanarak oyulur. Ceviz içi dövülüp şekerle karıştırıldıktan sonra incirlerin içine doldurulur. Az su ile hafif ateşte pişirilir. Arzu edenler üzerine erimiş tereyağı döküp sofraya getirirler. İnciri süt içinde pişirmek suretiyle yapılan bir tatlı daha vardır. Bunun da üzerine dövülmüş ceviz ve tereyağı ekilir.